Müşteki Yokluğunda Karar Verilir Mi?
İzmir’de yaşayan, sosyal medyada aktif ve tartışmayı seven biri olarak, her gün adaletin sınırlarını sorgulayan bir toplumda yaşamaktan bazen kafamın karıştığı oluyor. En son, “Müşteki yokluğunda karar verilir mi?” sorusunu tartışırken, hem hukuk hem de insan hakları açısından kafamda pek çok soru işareti oluştu. Ama gelin, bu yazıyı yazarken net bir şey söyleyeyim: Bir davada müşteki yoksa, nasıl olur da karar verilebilir? Bir işin içinde eksik bir şey varsa, o işi sağlıklı yapabilir misiniz?
Müşteki, davada şikayetçi olan kişidir. Yani, davanın doğrudan mağduru, kararı isteyen, davanın yapılmasını sağlayan taraf. Peki, bu kişi davada yoksa, karar verilmesi nasıl sağlanır? Hepimizin hayatta bir şekilde “adalet” beklentisi vardır ama bu tür durumlardaki belirsizlikler, “Yok, daha neler!” dedirtiyor. Beni tanıyanlar bilir, tartışmaları severim ama adaletsizliğe karşı, “Buna ses çıkarmamak olmaz!” diye içimden hep bağırırım. O yüzden, bu konuda birkaç önemli noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Müşteki Yokluğunda Karar Verilmesi: Hukuki Olarak Mümkün Mü?
Hukuk, somut verilerle şekillenen bir sistemdir. Ama gerçek hayatta işler her zaman öyle gitmiyor. Klasik bir örnek verelim: Diyelim ki bir dava açıldı ve müşteki, herhangi bir sebeple duruşmaya katılmıyor. Müşteki’nin yokluğunda karar verilip verilemeyeceği, genellikle dava türüne ve duruma bağlıdır. Eğer davanın türü suç isnadıyla ilgiliyse, mağdurun yokluğu dava sürecini direkt olarak etkileyebilir. Çünkü mağdurun şikayeti, davanın açılabilmesinin temel sebeplerinden biridir.
Ama burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var: Eğer şikayetçi bir şekilde duruşmaya katılmıyorsa, yargıç, her şeyden önce dosyadaki belgeleri ve diğer delilleri değerlendirir. Ancak, müşteki yokken karar verilmesi, ciddi anlamda bir adaletin tecelli etmediği durumları doğurabilir. Burada “Hukuk, doğruyu bulmak için var” demek mi gerekir, yoksa “Hukuk, sadece prosedürdür” demek mi? Bunu sorgulamak lazım.
Yani, işin en temel noktasında adaletin gerçekten sağlanıp sağlanmadığına dair bir soru var: Müşteki olmadan verilen kararlar, aslında gerçek bir karar mı?
Müşteki Yokluğunda Karar Verilmesinin Güçlü Yönleri
Şimdi, hukuk sisteminin ve adaletin zaman zaman gecikmesi hepimizin malumu. Eğer her durumda her davada müştekinin bulunması gerekecekse, dava süreçleri çok daha uzun sürebilir. Bu da hem mağdurun hem de sanığın haklarını daha fazla ihlal etme riski doğurur. Müşteki yoksa, zaman kaybı olmaması adına belki de karar verilmesi daha sağlıklı olabilir.
Bir diğer güçlü yön ise, bazen müştekinin bulunamaması, davanın sonuçsuz kalması anlamına gelmeyebilir. Eğer tüm deliller ortada ve olayın suçu açıkça kanıtlanıyorsa, dava bir şekilde sonuçlanabilir. Çünkü bazen adaletin bir çözüm sunması gerekir, yoksa sistem daha da karmaşık hale gelir.
Bununla birlikte, müşteki yokluğunda karar verilmesi, basit davalarda daha kolay uygulanabilir. Kişisel dava ve anlaşmazlıklar gibi davalarda, belki de kararın müştekinin yokluğunda alınması, hukukun işlerliğini sağlar.
Müşteki Yokluğunda Karar Verilmesinin Zayıf Yönleri
Ama tabii, her durumda olduğu gibi, bu konu da derin sorgulama gerektiriyor. Müşteki yokluğunda karar verilmesi, adaletin aslında temelden sarsılmasına yol açabilir. Özellikle mağdur olan kişinin yerinde olması ve hakkını savunması gerektiği durumlarda, adaletin sağlanıp sağlanmadığını kim kontrol edebilir? Bir dava, sadece dosyada yer alan belgelerle mi çözülmelidir, yoksa her iki tarafın da tam anlamıyla dinlenmesi mi gerekir?
Bir diğer zayıf yönü, hukuk sisteminin bürokratik yapısından kaynaklanır. Müştekinin yokluğu, yargılama sürecinde eksikliği hissettirebilir ve delillerin ya da şahitlerin doğru değerlendirilmesini engelleyebilir. Özellikle daha karmaşık davalarda, müştekinin beyanları, olayın gerçekliğini anlamak açısından kritik olabilir. Yani müşteki yokken verilen karar, belki de yalnızca yüzeysel bir çözüm olabilir. Aslında, kimse gerçek adaletin sağlandığını garanti edemez.
Sonuçta, böyle bir durumda karar verildiğinde, hukukun yanlış bir yere sapması ve sonucunda masum insanların mağdur olması riski oldukça yüksek. Yani, “Hukuk var da, biz varız” demekle her şeyin yolunda gitmeyeceğini hepimiz fark ederiz.
Düşünmeye İtecek Sorular
Evet, bir yere kadar bu konuyu irdeledik, ancak hala bir soru var kafamda: Müşteki yokken gerçekten adalet sağlanmış olur mu? Ya da sadece prosedür gereği mi karar verilir? Hukuk ne kadar doğruyu yansıtır, yoksa insan faktörü bu denklemi her zaman bozar mı?
Sizce, gerçekten adaletin sağlanabilmesi için, bir davanın her iki tarafı da dinlenmeli mi? Müştekinin yokluğunda verilen kararlar, adaletin yerine getirilmesi mi, yoksa bir eksiklik mi?
Sonuçta, işin içinde adalet varsa, hiçbir şeyin eksik olmaması gerektiğini düşünüyorum.