Hükema Ne Demek Osmanlıca? Bilgeliğin Kalbinde Bir Yolculuk
Bir Hikâyeyle Başlayalım
Bir zamanlar, İstanbul’un taş sokaklarında, eski bir medresenin avlusunda iki insanın yolları kesişti.
Biri, gözleri uzak ufuklara bakan genç bir adamdı — adını Murat koyduk. Sorularla doluydu, cevaplarla değil.
Diğeri ise, zarif bir edayla yürüyen, yüzünde yaşanmışlıkların izini taşıyan bir kadındı — Zeynep.
Murat onu görünce içinden geçirdi: “İşte bir bilgeye benziyor.”
Ama bilmediği şey, Zeynep’in de onu fark ettiği ve aynı anda düşündüğüydü: “Bu çocuk, arayışın insanı.”
O akşam, ikisi de aynı derse katıldılar: “Hükemâ’nın Hikmeti.”
Ve işte o kelime, Murat’ın aklını günlerce meşgul edecekti: Hükemâ.
Hükemâ Ne Demek Osmanlıca?
Osmanlıca’da “hükemâ”, “hakîm” kelimesinin çoğuludur. Yani “bilgeler”, “hikmet sahipleri” anlamına gelir.
“Hakîm” ilimle donanmış, ama sadece bilgiyle değil, kalp gözüyle de görebilen kişidir.
Dolayısıyla hükemâ, aklın ötesine geçen anlayışa sahip, hem düşünce hem de duygu dünyasını dengeleyen insanları temsil eder.
Zeynep, o akşam derste şöyle demişti:
> “Bilgi çoktur, ama hikmet azdır. Hakîm olmak, sadece bilmek değil; anlamaktır. Hükemâ olmak ise, hem anlamak hem de anlatabilmektir.”
O an Murat, “hükemâ” kelimesinin sadece bir tarihî terim değil, aynı zamanda bir hayat tarzı olduğunu fark etti.
Bir Kadın, Bir Erkek ve İki Farklı Hikmet Yolu
Murat çözüm odaklı biriydi. Her şeye planla yaklaşır, stratejiler kurar, hayatı bir satranç tahtası gibi görürdü.
Zeynep ise kalpten konuşurdu. İnsanların hislerini duyar, yüzlerinde saklı duyguları okurdu.
Bir gün Murat dayanamadı ve sordu:
> “Zeynep Hanım, sizce hakîm kimdir?”
Zeynep gülümsedi, gözlerini gökyüzüne çevirdi:
> “Hakîm, doğruyu bilen değil, doğruyu hissedendir. Çünkü bazen akıl duvar örer, ama kalp köprü kurar.”
O cümle Murat’ın zihnine kazındı.
O güne kadar bilgeliği yalnızca zeka ve analizde aramıştı.
Ama Zeynep ona öğretti ki; hikmet, bazen bir kalbin sessizliğinde gizlidir.
Osmanlı’da Hükemâ: Bilginin Kalp Hali
Osmanlı döneminde “hükemâ”, yalnızca bilim insanlarını değil, ahlakı, felsefeyi ve tıbbı bir bütün olarak ele alan düşünürleri ifade ederdi.
Tıp kitaplarında “hükemâ” denildiğinde, hem hekim hem de filozof anlamı taşırdı.
Örneğin İbn Sînâ, Osmanlı entelektüel geleneğinde “Hükemâ-i İslam” arasında anılırdı.
Çünkü onun için bilgi, sadece akılda değil; vicdanda da tamamlanırdı.
Zeynep’in derste söylediği şu cümle, o dönemin anlayışını özetliyordu:
> “Hükemâ, kalbiyle düşünen akıllardır.”
Ve gerçekten de, hükemâ sadece yazmaz, yaşardı.
Düşüncelerini eyleme döker, insanın özüne inmeye çalışır, her bilgiyi bir dua gibi işlerdi.
Modern Dünyada Hükemâ Olmak
Bugünün hızla tüketilen dünyasında, “hükemâ” kavramı belki eskimiş gibi durabilir.
Ama aslında hiç olmadığı kadar güncel.
Çünkü bilgi çağında yaşıyoruz, evet, ama hikmet çağını kaybediyoruz.
Murat’ın karakteri bugünün insanını yansıtıyor: veri, analiz, sonuç…
Zeynep ise duygusal zekayı, empatiyi ve anlamı temsil ediyor.
Bir gün, ikisi arasında şöyle bir konuşma geçti:
> “Sence bilgi mi güçlü, duygu mu?” diye sordu Murat.
> “Bilgi hızlıdır,” dedi Zeynep, “ama duygu kalıcıdır. Bilgi kapı açar, ama duygu içeri girmeyi öğretir.”
İşte hükemâ olmak, tam da bu iki dünyayı birleştirebilmekti.
Hükemâ’nın Günümüze Mesajı
“Hükemâ ne demek?” diye sorduğumuzda, aslında şunu da sormuş oluyoruz:
Biz bugünün insanı olarak ne kadar “bilge”yiz?
Sadece biliyor muyuz, yoksa anlıyor da mıyız?
İlişkilerimizde, işlerimizde, toplumda — kaç kere kalbimizle düşündük?
Osmanlı’nın hükemâsı sadece kitap yazmadı; insanı anlamaya çalıştı.
Belki de bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, o anlayışı yeniden diriltmek.
Çünkü hakikat, ne yalnız akılda, ne de yalnız kalpte. İkisinin kesiştiği yerde doğuyor.
Son Söz: Senin İçindeki Hükemâ
Hükemâ, sadece eski medreselerde değil, bugün de aramızda.
Bir anne çocuğunu dinlerken, bir öğretmen sabırla öğrencisine yön verirken, bir dost kalpten “anlıyorum” derken…
Hepsi birer modern hükemâdır.
Murat o gece defterine şöyle yazdı:
> “Bilgi bana yön verdi, Zeynep bana derinlik kattı.
> Belki de hükemâ olmak, tam da bu dengeyi bulmaktır.”
Peki sen, bugün hayatında hangi tarafla yaşıyorsun — akılla mı, kalple mi?
Yorumlarda kendi “hükemâ” yolculuğunu paylaş, birlikte bu eski ama canlı kavramın içindeki hikmeti yeniden keşfedelim.